Manevi bir lidere İsrail’i ne zaman mağlup ederiz diye sorulduğunda ‘’Allah’a onlardan daha fazla iman etmedikçe kaybetmeye mahkumsunuz’’ demişti.
Ne acıdır ki, tank üzerinde Müslüman öldürmeye giderken ellerinde –Tevrat’ı- okuyarak gidiyorlardı. Büyük İsrail veya büyük Ortadoğu veya dünya Siyonizm devleti diyelim, hiç fark etmez. Ellerindeki küresel projenin temelini de kutsal kitap dedikleri kitaptan yola çıkarak planlamışlardı.
Manevi bir lidere İsrail’i ne zaman mağlup ederiz diye sorulduğunda ‘’Allah’a onlardan daha fazla iman etmedikçe kaybetmeye mahkumsunuz’’ demişti.
Ne acıdır ki, tank üzerinde Müslüman öldürmeye giderken ellerinde –Tevrat’ı- okuyarak gidiyorlardı. Büyük İsrail veya büyük Ortadoğu veya dünya Siyonizm devleti diyelim, hiç fark etmez. Ellerindeki küresel projenin temelini de kutsal kitap dedikleri kitaptan yola çıkarak planlamışlardı.
ABD’ye baktığımızda İncil’in propagandasını, filmlerden devletin zirvesine kadar her yerde görmekteyiz... Hindistan, Çin, AB, Rusya ve diğerleri… Muhakkak bir din ve ideoloji veya inanış üzerinden hareket etmek zorundalar.
Ancak, İsrail ve ABD kadar dini inanışa kökten bağımlı olan başka bir millet henüz ön plana çıkmış değil. Zaten dünya ülkeleri arasında en dindar ülke’nin ABD olduğuna dair bir çok araştırma bizlere sağlıklı bilgiler sunmakta.
PKK’nın kuruluşundan 20-25 yıl sonra bir dine ihtiyaç duyup ve bunun propagandasını yapmaya başlaması oluşan şartların gerekliliğindendir.
Bu gereklilik, İslam inancı yerinde olmayan ve boşluk içerisinde sekülerce bir hayat yaşayan ve örgüte yakın kesimlere bir alternatif oluşturulmak istenmesindendir... Tabii bölgesel yönetim kurulduğu takdirde çevresel faktörlerden de etkilenmeyecek bir din seçilmesinin kaçınılmaz bir hal almasıda ayrı bir mevzu.
İyi araştırıldığında görülecektir ki, Zerdüştlüğün bir sonraki safhasında İsrail’in inancına yöneliş vardır. Zira PKK yönetiminin de Zerdüştlüğü kullanma amacı bir geçiş dönemi içindir.
Evet, hem İsrail hem ABD hem de PKK’nın farklı dini ritüellerde olmasına rağmen ittifak etmesi ise çok daha farklı bir durumdur.
Sadece ABD ve İsrail değil, Rusya, Almanya ve diğer AB ülkelerinin de PKK mevzuunda aynı safta yer alması, ulusal çıkarlar meselesine gelince de Hıristiyan ABD ile Yahudi İsrail ve –liderinden kaynaklanan sebeplerden dolayı- Fransa ve Almanya’nın bir araya gelmesi ise çok daha farklı bir sosyolojik gerçekliği ön plana çıkarmaktadır.
Genele bakıldığında şerde olanların müthiş bir ittifakı gözükmekte ve yıllardır olanca dinsizliklerine rağmen ittifaklarını bozmadan ilerlemekteler…
Mesele İslam coğrafyasına geldiğinde ise tam bir sukutu-hayal yaşanmakta ve inkisara uğrayan ruh ve bedenlerin gerçekliği tüm acısı ile yüzümüze çarpmaktadır.
En basitinden şunu söylemek gerek. Şuan da karşımızda şerde dahi olsa ihlasla bu işe sarılmış bir dinsiz PKK illeti var. Ve bunların şerdeki ihlasları 25 yıldır devam ediyor. Allah şerde dahi olsa ihlasla bir işin peşinde koşana istediğini veririm buyuruyor.
Nitekim İsrail ve ABD ve onların üzerindeki tapınakçı kadroların şerdeki ihlasları bize büyük gerçeği göstermektedir.
Kaç defa yazmamıza rağmen hala aynı noktada kalanlara ne demeli bilemiyorum. Son 3 yıldır hem içeride hem de dışarıda bir savaş yaşanmaktadır. İhtimal henüz savaşın daha büyüğü ile karşılaşmadık.
Eğer bu yolda ehl-i dünya ve ehl-i gaflet şerde aşırı ittifak ediyorsa, ehl-i hak ve ehl-i hidayetin bu müthiş savaşa karşı farz-ı ayn hükmünde hem ittifaka hem de irşad- ve tebliğe mecburiyeti hak değil midir?
Bir yanda ABD, AB, İSRAİL, Rusya ve PKK’nın şerdeki birliktelikleri... Diğer yanda ise?
Evet, diğer yanda kim var?
Hangi İslam ülkesi, hangi İslami liderler bu işin önünde öncülük yapacak… Ne hazindir ki düşman rolünü o kadar iyi oynamış ki, Osmanlımızın yıkılışından sonra bir tane bile İslami liderin ön plana çıkmasına izin verilmemiş.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. Şurada dağdaki 15-20 bin PKK’lının 700 bin kişilik ordu karşısındaki pervasızca saldırıları bizim imani noktada nerede olduğumuzu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Çokluk olmamıza rağmen bu kadar zayiat veriliyorsa! Nerdesin ey esatiri yiğidim Hubeyb, Musab, Halid, Ebu Katade ve nerdesin ey şirpençe deyip ağlamak gerekmez mi?
Onlar ki, yoklukta varlık cilveleri göstererek bir vurduğu yerden bin ses getiriyordu. O şanlı Fatih alnı secdede Allahekber haykırışları ile kılıcını sallıyordu..Ya şimdikiler?..
Bizim askerimizin çatışma görüntülerini izlediğimde, Türk jetleri PKK’yı bombalarken komutanın ağzından çıkan kelimeler; Şerefsizler, köpekler… ve ana avrat küfürler…
Bizim gibi normal avam halkın PKK’ya küfür etmesini acizliklerinden ve cahilliklerinde dolayı algılamamız mümkünde, bir Türk askerinin PKK inlerini bombalarken ağzından bu tür lafların çıkması nasıl bir iman-i nazarla olaya baktığımız ve acziyetimizi acı bir şekilde gözümüze sokmaktadır.
Ne diyordu kalem erbabı; Allah deyip yürümedikçe muvaffak olamayacaksınız…
Hani meşhur bir olaydır; Bir Rus askeri tutuklu bir Çeçen askerine, nasıl oluyor da bu kadar azlık olmanıza rağmen bize karşı direnebiliyorsunuz?... Müslüman Çeçen; Biz Müslümanız, azlıkta olsak imanımızla vurduğumuz yerden birden fazla ses getiririz. Bizim attığımız bir el bombası sizlerin tanklarını yok etmekte. Bazen attığımız taş bomba olup tanklarınızı patlatmakta deyince…Rus askeri yarın sabah bu dediğini yaparsan serbestsin, yapamazsan ölürsün diyerek oradan ayrılır…
Müslüman Çeçen sabaha kadar ibadet ile meşgul olur ve ruhi bir derinlikle dua’sını da yapar ve sabaha karşı tankın olduğu bölgeye götürülür… Rus askerlerini gözü önünde yerden bir taş alır ve dudaklarında çıkan tek bir kelime, tek bir haykırış... ‘’ALLAHUEKBER’’…
Ve tank patlıyor, dua kabul oluyor, İslam hakikatini tek bir taş ile gösteriyor…
Evet, taşa taş nazarı ile bakanların haline acımaktan başka ne çare…Ehl-i tarikin dediği gibi, taşa taş nazarıyla bakan insan bir mürşide muhtaçtır… Aksi halde uyanması mümkün değildir…
Aslında soru basit;
Bizim hangi karargahımızda Allahekber haykırışları vardır… Hangi komutanlıkta namazlar kılınmakta, kuranlar okunmakta, Rabbin zikirleri ses sese vermektedir?
Peki, sizlerin kalbinde,dilinde ruhunda RAB hakikati çarpmıyorsa siz ne için ve neyinizle savaşacaksınız? Kime güvenecek, kimlerle ve kim için savaşacaksınız?
Nuayme’nin dediği gibi; ‘’Daima doğum sancıları çeken bir dünyadır sizin dünyanız. Yanındaki ebe ise ölümdür. Elekler dünyasıdır sizin dünyanız! Siz bu dünyada elenmeyeni elemekle ve kalburdan geçirilmeyeni kalburdan geçirmekle hep vakit kaybediyorsunuz.’’
Eğer atılan her bombada, çekilen her tetikte ve alınan her karar da varsa bir HAKİKAT ve - o dillerde, gönüllerde geceler boyunca seccadende varsa tek bir gözyaşı- o zaman senin kaybetmen, ölmen mümkün müdür?
Evet, güneydoğuda yaşadığım dönemde gördüğüm en acı gerçek gençlerin bir kısmında apoculuk veya pkk sempatizanlığı değil, iman’dan, Kuran’dan yani Allah’tan habersiz bir yolculukta olmaları…
Ne kadar alttan da alsanız, hizmette götürseniz- geç kaldığınız için- bazı noktalarda tesir edemiyor ve çaresizlikle hemhal oluyordunuz…
Ancak yine de bilinen bir gerçek var ki, PKK meselesinin siyasi ve askeri stratejilerin yanı sıra en başa İSLAM’I, yani irşat ve tebliği birinci sıraya koymadan bu işte muvaffak olmak mümkün değildir…
Yani, bölgede din hükmünü icra etmediği müddetçe bu işten sonuç beklenmemeli… Zira PKK’nın bunun önüne geçmek için Zerdüştlük tercihi boşuna değildi.
*
Konuyu noktalamadan şu notuda düşmekte fayda var…
Eğer bir lider bu sorunu çözemiyorsa bunun bir kaç sebebi vardır;
Ya bu lider Allah Resulünün yolu olan ehl-i tarik ile istişare kararına uymuyor. Ya bu işin ehli değil… Ya da bu problemin çözülmesi görevi ona verilmemiştir…
Nitekim İstanbul’un fethi Yavuz’a verilmedi, Roma’nın fethi de Sultan Fatih’e verilmemişti… Eğer bir lider bu durumun farkındaysa- en azından- geçiş sürecindeki rolünü iyi oynayarak kendinden sonraki zata görevi başarı ile götürebilir.
Zira ehl-i şer (ABD,Almanya-İsrail ve diğerleri…) bu yolda ittifakta zirvede ise bizim PKK mevzuunda dahi bir ittifakımız söz konusu değil. Şu tabloya bir bakın; AKP-MHP-CHP-DP, Sivil toplum ve cemaatler…vs...
Bunların hangisi birbiri ile toplu olarak ittifak etmeye ikna edilebilir… Savaş halinde bile birbirlerine kin kusan bir siyasi zümre var… Oysa hadis-i şerifte buyrulduğu gibi; ‘’Allahın rahmeti cemaat üzerinedir…’’
Yani hak yolda bir olmanın, Allah için savaşmanın ve Allah deyip yürümenin sonucunda Allah’ın rahmeti ve bereketi vardır…
Şimdi Eyy! ehli HAK demek gerekmez mi; Allah’a iman ediyorsanız nedir bu birbirinize düşmanlığınız; Sizler ‘’ Ahir zamanın Süfyan ve deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslam’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev-i beşeri herc ü merc eder ve koca Alem-i İslam’ı esaret altına alır’ uyarısı olan hadisini göz önüne alarak hareket etmek için neyi beklemektesiniz…Ne için ve neyin kavgasını vermektesiniz?... Ne zaman ve nerede ittifak edeceksiniz?..
Bakıldığında devlet içi atamalarda bile kendi dindaşını değil, kendi grubundaki dostlarına öncelik veren bir zihniyetin 25 yıllık bir problemi çözmesini beklemek tamamen bir hayal-i israftır…
Kısacası, PKK 5’er 10’ar askerimizi öldürerek ne Türk askerini bitirebileceğini ne de Türkiye’yi bölemeyeceğini biliyor… Bildiği halde neden öldürüyor sorusunu sormakta cahillik olsa gerek…
Malum, bazıları merakla soruyordu;
Bir ucu ABD’de bir ucu Telaviv’de diğer ucu Moskova'da olan derin devlete karşı nasıl oluyor da Türk polisi cesaretle üzerlerine gidebiliyor?
Aslında sorunun cevabı çok zor değil… Zira Türk polisinin mescitlerinde artık Allahekber sesleri her geçen gün daha da artıyor... Alnı secdede, dilinde zikir, kalbinde i'lâ–yı Kelimetullah davası ve hedefinde rızay-ı ilahi için çarpan bir yürek…
Eğer birileri şimdilerde Kürt sorunun bitmesini bekliyorsa boşuna fantezi peşinde koşmasına gerek yok… Bu problem şuanda geçici bir süreçle bir yere kadar götürebilir, devamını getirmesi ise zamana bağlı… Henüz, Yavuz’lar ve Fatih’ler problemi çözecek kadrolarda ve istenilen yerlerde ve konumlarda değil…
Fazla değil; ‘’Karargahta Cuma namazının kılındığı günü beklemek gerek…’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder