Bunun karşısındaki cephede yer alan''milli irade heyeti'' ise altın çağdan önceki son hamleyi yapmak için sadece Türkiye'de değil, Ortadoğu ve Ortaasya başta olmak üzere tüm cephelerde aktif olarak hücre yapılarını harekete geçirmek zorundaydı...
Nitekim alt yapısı hazırlanmış o plan 99'dan itibaren devreye sokuldu...İlk hamle onlardan, karşılık yeni düzenin gizli kurucularından....
Devletin o günlerde dünya nazarında bu kadar aciz ve çaresiz bir duruma düşmesi ve yabancı istihbaratların Türkiye'de cirit atıyor oluşu bizi derinden yaralamıştı.
Tüm bunların ötesinde 99 yılı Türk devleti ve dünya içinde önemli bir tarihti.
28 Şubat'ın ardından Haziran fırtınası,
Tapınakçı kadroların 99'da Türkiye'de yeniden şekillenmesi,
Darbe planları için Gölcük'te CIA ve MOSSAD ile birlikte hainlik peşinde koşanların son hali,
ABD'nin Türkiye'de yeni bir hükümet kurma planı,
Ve devletin gerçek sahipleri olan ''milli irade heyetinin'' gün yüzüne çıkmadan önceki ilk hamlesi...
Yani devlet yeniden kurulacak, varlığa huzur getirecek olan kainatın sahibinin yeryüzündeki mirasçıları harekete geçecekti...Ve geçti...
Devletin sahipleri neden yeryüzüne çıkmak zorunda kalmıştı sorusu tabii ki önemli....
Zira kıyametten önceki son dönemde Tapınak artık açıktan savaşacak ve tüm kozlarını ortaya koyacaktı...Bunun karşısındaki cephede yer alan''milli irade heyeti'' ise altın çağdan önceki son hamleyi yapmak için sadece Türkiye'de değil, Ortadoğu ve Ortaasya başta olmak üzere tüm cephelerde aktif olarak hücre yapılarını harekete geçirmek zorundaydı...Nitekim alt yapısı hazırlanmış o plan 99'dan itibaren devreye sokuldu...İlk hamle onlardan, karşılık yeni düzenin gizli kurucularından....
Birileri yaşanan Arap baharını hala Amerikan projesi olarak ortaya koyduklarında bu işe mesafeli durmak gerektiğini daha önce ifade etmiş, bölgedeki kalkışmanın kontrollü bir şekilde bu heyet tarafından organize edildiği ifade etmiştik...( YIKILIŞ yazısında geçen satırlara bakılabilir....)
Bir ay öncede, yakın bir tarihte Kaddafi'yi kötü bir sonun beklediğini yazımızda geçirmiştik.
Aslında Suriye'deki dış işlerinde bekletilen ve son olaylardan sonra kaldırılan Türk bayrağından bahsetmek isterdim ancak şimdilik mevzuumuz bu değil.
Gerçi, RTE ile Gül'ün Suriye üzerine dair açıklamalarındaki cesaret ileRamazan Bayramı´nı Saraybosna´da geçiren Davutoğlu'nun 10 bin kişiye hitap ederek bazı sözler vermesi de, üzerinde durulması gereken ayrı bir analiz istese de, bu meseleleri farklı bir yazıya havale etmek durumundayız.
*
Evet -zamanında- Osmanlı, Libya'yı Tapınakçıların babası ve Vatikan'ın ayrı bir kolu olan Malta Şövalyelerinden almıştı...Kaddafi'nin alaşağı edilmesinden sonra ise Ömer Muhtar’ın 90 yaşındaki oğlu El Muhtar “Kaddafi Türkiye’nin yüreklendirmesi ve yardımıyla devrildi'' diyerek işin hakikatinde farklı bir noktaya bakmamıza rehber oluyor.
Türkiye tarafından Libya'ya yapılan 100 milyon dolarlık yardımın açıktan söylenmesi ise Arap baharının ne anlama gelmesi gerektiğini açık bir şekilde önümüze koymakta.
Tabii ki tüm Ortadoğu bölgesinde yapılan kalkışmayı Türkiye organize ediyor demiyoruz. Ancak şuan için Ortadoğu'da yaşanan ve ileride Avrupa'da yaşanacak olan bu baharların tamamı Türkiye için yapılıyor.
Sadece Türkiye'nin değil, dünyanın anahtarlarının teslim alınması için küresel çapta başlayan savaş bütün bölgelerde tüm birimleriyle harekete geçmek mecburiyetindeydi.
Şuan da küresel Ergenekon'un Türkiye temsilcisi konumundaki şahsın ve medya grubunun Esad'ı ve İran'ı desteklemesi onlar için verilmiş bir görevdir.. Çünkü Esad tercih yapmak zorunda bırakıldı. Ya 'milli irade heyetini' ya da karşı tarafı tercih edecekti...O yanlış bir tercih yaparak kötü bir sonu seçti...Allah taksiratını affetsin...
Burada anlaşılması gereken en önemli nokta, her iki taraf içinde liderlerin -yani kişilerin- hiç bir ehemmiyetinin olmadığı...
Bu tarafta ne Gül ne RTE ne de Davutoğlu...Eğer onlar bu görevi yapmasaydı başkalarına bu yol açılacaktı...Önemli olan yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya kurulan sistemdir.
İstiklal savaşı öncesindeki teşkilatlanmada alttan yukarıya, Osmanlı'nın kurulması da aşağıdan yukarıya planlanmış ve gerçekleşmişti..Yani halkla beraber HAKK (tek ''K'' yargıya ait, çift ''K'' hakikat..) için plan yürürlüğe konulur ve o şekilde hareket edilir. Öncü olan isimler ise bilinmeyenler tarafından öne sürülür ve HAKK için çalışmaları istenir..
Bu diğer taraf içinde farklı şekillerde meşrulaştırılmıştır. MeselaULUSALCILIK bir VATİKAN projesidir.
İlk fikir PAPA'nın teşvikiyle modern devlet adı altında Batı Avrupa'da yerleştirilmiş -zaman ve zemin müsait olduğunda da - yerleştirilmiştir. Bizim ülkedeki şimdiki Ulusalcılara baktığınızda SEKÜLER bir yaşamdan gelen ve ideolojileri sürekli değişiklik gösteren ve -özellikle bazılarının- ön plana çıkarıldığı isimlerden oluşuyor. Bunların Ergenekon'un yanında yer alması ise çok doğal olsa gerek.
Ayrıca öne çıkarılan isimlere de bu zaviyeden bakmak gerekiyor.
Baykal'ın önünü yemleyerek orada tutup ve verim alamayınca da diskalifiye edenler KEMAL K.'yı getirdiyse burada aynı meşrepten olduğu Haberal'a sahip çıkması anormal bir durum değildir. Yine meşrepte ittifakları olan Esad'a karşı ses çıkaramamasıda ayrı bir tartışma konusu.
Yeni düzenin analizi yapan yazar ve stratejistlerin yaptığı en büyük hata önde olan isimlerin gerçekliklerinin hangi ölçüde geçerliliklerinin olduğunu bil-e-memeleri...
2003'de ABD desteği ile gelen -tüm şahsi ısrarına rağmen tezkereyi geçiremeyen- ve 2005'ten sonrada kaybetmeye başlayan o desteği değil de ''milli irade heyetinin'' sözleri ile hareket etmek zorunda kalan bir isim öz ve kalıcı bir isim değil, geçicidir. Ve heyetin adamı da değildir... Özellikle bu kadar hatadan sonra koltuk korkusunun olmasını da normal karşılamak gerekiyor.
Malum şahsiyetin önünden iki kez kartallar-çakallar alındı ve büyük bir ikram yapıldı. İlki Büyükanıt'ın Şemdinli meselesi. Bu olayın üzerine taa.. o zaman korkmadan gitseydi -ki bu olayda karşı tarafa hiçbir şey yapacak durumda değildi- içerideki vatan hainlerini büyük bir ölçüde temizleyecekti..Ama yapmadı...
İkincisi ise bu son YAŞ atamaları...Tamamını emekli etmesi ve temizlemesi gerekirken yine farklı amaçlar güderek hareket etti..Ve kaybetti...Gerçi birileri -alttakilerden dolayı farklı sebepler öne sürsede- o olayın fiiliyat kısmı, diğer ise işin hakikati...(Ve onun için kaybetme adına bir nokta-i istinattır...)
RTE'de bir süre sonra küresel çapta yaşanacak olayların ve Türkiye'nin geldiği son durumda kendisinin bu işi kaldıramayacağını biliyor ve koltuk korkusu yaşıyor. Ancak bilinmesi gerek en önemli mevzu Ergenekon-iş dünyası-hukuk ve diğer içerideki pislikler büyük ölçüde ekarte edildikten sonra bu noktaya gelindiğinin bilinmesi gerektiği.
Bu olayların, yani Türkiye'deki küresel derin yapının temizlenmesinden sonra Ortadoğu için harekete geçildi. Her yer millileştirilemeden Türkiye'nin etrafını temizleyemezsiniz.
Hem Suriye'yi hem Irak'ı hem de etrafımızdaki diğer engel olabilecek isimleri ve oturmuş yapıları temizlemeden Türkiye'nin önünü açamazsınız. Merak ediyorum birileri hiç düşündü mü Yunanistan sırf yaptığı hataları yüzünden mi ekonomik kriz yaşıyor, yoksa farklı etkenlerde var mı?...Veya Avrupa'daki kriz çıkaran baronlar ise, o krizi derinleştirende mi aynı kişiler yoksa farklı bir milli hücre yapımı?...
Zannediyorum 2010'un ortalarıydı, Washington ve Telaviv'deki önemli bir toplantı masasında bir isim üzerinde konuşuyorlardı...Masa'nın başındaki BARON ''bundan sonra bu kişinin gösterdiği yerlere sizde gidin ve yatırımı o bölgelere yapın'' demiş ve strateji değiştirmişlerdi... 2011'in ortalarına gelindiğine ise kazdıkları çukurda kendileri boğuldu...
Evet, her şey sebepler dairesinde olmalı..Bu doğru...Ancak o sebeplerin oluşmasını sağlamak içinde Sultan Fatih'in düşmanın içlerine gönderdiği Papazların hakkını da vermek gerek...
İsrail-İngiliz ve Amerikalı hainler kendileri için çalışıyor ve kendi kanlı emelleri için planlar yapıyor olabilir. Ancak bu demek değil ki, o şerlerde gözükmeyen bir hakikatin olmadığı...Nitekim şimdilerde hainlerin yaptığı bütün şerler Müslüman -Türk için hayra dönmüşe benziyor...İhtimal, bayram sabahı Moskova'da 2 milyon Müslüman'ın secdeye gitmesi ise yeni dönemde Ortaasya'nın yed-i beyza-yı İslâm'a sırr-ı hakikati olsa gerek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder