8 Ocak 2011 Cumartesi

DEVLETİ YIKACAK ''GERÇEK''


Söz Üstatlarından biri ''geçmişte olduğu gibi gelecekte de en büyük savaş nefisle olacaktır'' diyordu.

Mekke'nin fethinden sonra dış fetih bitip, iç fetih'e  sıra geldiğinde asıl zor olanın kalplerin fethi olduğu gerçeği ortaya çıkmıştı.

Asrı Saadet'ten sonra ikinci Muhammediyyet dönemi geliyor.


Mana aleminde Hz. Musa ve Hz. İsa dönemi 19. ile 20.yy zarfında yapacağını yaptı, vazifesini tamamladı ve İslam'ın uyuyan fertleri uyanmaya başladı.

Silahla savaş bitmiş, artık masa başında diplomasi savaşları dönemi başlamış ve bundan sonraki süreçte bu şekilde cereyan edecektir.

Aslolanın kalpleri kazanmak olduğu gerekliliğini şuan da yürütülen politikalarla daha iyi görmek mümkün. Malum iç fetihte de en büyük engeli ilk sırada para ve kadın zaafı alıyor.

Allah'ın rahmet olarak gönderdiği hakikati biz cezaya çeviriyor, fitne olarak ortaya sürmekten 'dur' olmuyoruz.

Kanuni'ye hakaretlerin saydırıldığı dizi de kullanılan kadın figürünü görünce aklıma bir önceki gün  Kurtlar Vadisi'nin fuhuş çetesi ile anılması geldi. Yine aynı gün bir spikerin Türkiye'nin tapınak temsilcisinin odasına gidişi....

Hatırlayacaksınız, 28 Şubat sürecinde de Nuh Mete Yüksel özel bir mekana çağrılmış önüne kaseti konulmuş, ya dava açarsın ya kaset servis edilir tehdidi karşısında boyun eğmek zorunda kalmıştı.

Yine aynı süreçte Fadime Şahin başrolü almış, Seyhan Soylu ise operasyonun ayrı bir çift kimlikli figürü olmuştu.

28 Şubat'ta kadınların kullanılarak kimlerin etki altına alındığını zannediyorum bir çoğumuz biliyoruz.

Biraz daha yakına geldiğimizde en son kadın metası Cübbeli için devreye sokulmuştu.

Çatlı'nın yanında ölen sevgilisinden tutunda Tuğba Özay'lı....vs...Manken mafya ilişkileri, sevgilisi takip edilerek yakalanan Çakıcı'dan diğer baronlara kadar kadının metalaştırılarak nasıl kullanıldığı gözler önüne serilmektedir.

Büyükşehir'e aday olacak Turgut Altınok gibi TSK içindeki bazı askerlerinde bu kasetler yüzünden istifa etmek zorunda  kaldığı gerçeği de  akılda tutularak, bir takım Albay ve Teğmenlerin yatak odası arşivleri,  yurt dışına gönderilmiş Türk subayı dediğimiz bazı isimlerin gay görüntüleri bizlere insanoğlunun nasıl bir sınavlar silsilesi ile karşı karşıya kaldığı gerçeğini yüzümüze çarpıyor.

Bazı çağdaş kızların özel olarak yetiştirilmeleri, düşmanın Müslüman-Türk erkinin zaafının ne olduğu yönündeki açığını nasıl değerlendirdiğini görmemiz gerekiyor.

İslami camiaya çok ciddi zararı olan Hüseyin Üzmez meselesinde de görüldüğü gibi 'kadın' aslında çağın zehri haline dönüştürülmüş durumda.

Bill Clinton'un Monica ile olan bedensel serüveni ile Berlusconi gibi birçok liderin kadın zaafları devletin önemli birimlerinde bulunan vatan evlatları için çok ciddi ibretlik olaylardır.

Aynı örneği Sarkozy'de de görmek mümkün.

Malum, Sarkozy belediye başkanı olduğu dönem de ilk eşi olan kadının başka biri ile olan evliliğinde nikah memuruydu. Kadını ilk gördüğün de ''böyle bir kadına sahip olmak için her şeyimi veririm'' diyecek kadar da ileri gitmişti. Bir süre sonra Fransa'nın elit kadınlarından olan bu kadın üzerine çalışan Sarko kadını eşinden ayırmış ardındanda evlenmişti.

Bir süre sonra bu kadını da aldatmaya başlayınca, eşi tekmeyi vurup gitmişti. Kısacası Sarko'nun zaafı belliydi. Zaten bir süre sonra da Yahudi Carla  Fransız liderin eşi oluvermişti...

Evet. Baykal'ı istifaya götürende, Hamzaçebi'yi yerin dibine sokanda yine kadın'dı. Şuan da elde edilen kaset ve görüntüler yüzünden bir çok siyasi, küçücük dahi olsa ses çıkaracak durumda değil. Sarıgül hakkında söylenen kaset söylentisi bile geri adım atması adına yeterli olmuştu.

Buna benzer bir çok vakayı çoğaltmak mümkün. Misal 2000 öncesi yakın bir tarihte dönemin İçişleri bakanı bütün valileri otel'e davet eder, ardından da kadınları çağırırdı. Vali'lerden bazıları gelen kadınları odalarına alır, bazıları ise teklifi geri çevirirdi. Kısa bir süre sonra da teklifi kabul etmeyen vali'ler merkeze alınır, ardından da emekli edilirdi.

Yine bir kaç gün önce ABD'li Albay Honors'un görüntüleri ile Wiki'ci Assange de darbeyi yine aynı yerden yemişti.

Zannediyorum devam etmeye gerek yok. Zaten amacımız da isimlerin ortaya dökülmesi falan değil. Öyle bir niyetimiz olsa hiç gündemde olmayan birçok ismi görüntüleri ile beraber buraya yazmak kolay.

Amacımız ortada olan tehlikeden bahsetmek.

 Zira tehlike  silah veya bomba değil, tam bir ölüm.

Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah , kadını oyuncak  gibi kullanan erkekleri ve erkekleri oyuncak gibi kullanan kadınları sevmez.

Mesele Savarona'daki fuhuş çetesinden başlayarak TSK'daki askerlerin tuzağa düşürülmesine kadar, kadını bir meta ve malzeme olarak kullanan zihniyet değil...

Asıl mesele ruhta yaşanan yıkımın ulaştığı boyut.

Ahir zamanda '' kadın'' bir fitne olarak insanlığa bela olacaksa, devletler muvazenesindeki konumundan, fert fert  yaşanılacak tehlikenin boyutuna inmek gerekiyor.

Görülüyor ki liderler, işadamları, istihbaratçılar, gazeteciler....ve daha onlarca isim sürekli olarak aynı tehlikenin sonucu olarak hüsrana uğruyorlar.

Kainatın sahibi böyle bir durumu kimseye yaşatmasın.

Zannediyorum  insanı yıkabilecek en büyük acziyet ''yapmış olduğu ''günahı''dır.

Denildiği gibi ''sizler günahlarınız ve sevaplarınızla varsınız.''

Yediğinizin karşılığısınız. Ve yaptıklarınızla da dirileceksiniz.

Önemli bir konum da bulunabilir, Türk-İslam devleti için büyük bir hizmet yapacakken yaşayacağınız bir zaafla hem size hem de devletinize büyük bir darbe vurabilirsiniz.

Ne olursanız olun nefsinize güvenmeyin kaidesince ''para ve kadın zaafı olanları yükseltmeyin'' emrine de iltihak etmek gerekmektedir.

Biz de kadın kutsal, aile mukaddestir.

*

Milliyetçi-muhafazakar toplumda iki eş meselesi ile laiklerin eşlerini aldatması arasındaki fark uçurumdur.

Birinde zina vardır. Yani yıkımdır. Diğerinde ise hata payı vardır ancak kadının konumu farklıdır.

Ayrıca İslam'a ve vatana hizmet noktasında bulunan cemaat-tarikat-teşkilat-hareket...vs ...gibi kesimlerin kutsala hizmet etmelerinden dolayı ''hata yapma lüksünüz yok'' fermanın altında yatan hakikat, kesilen cezanın şahsi değil bütüne yansımasıdır.

 Eğer bir daire içerisinde yanlış yapılıyorsa bu hareketin tümüne yani davanın bütünlüğüne zarar verecektir. Ve hedefe ulaşma noktasında ya bir adım ileri gidilip geri gelinecektir yada hiç ilerleyemeyecektir.

Etrafımızda cemaatler ve vatana hizmet noktasında bulunan topluluklara baktığımızda yapılan yanlışlar, o grupları bir türlü ilerletmemekte bazılarını ise iyice çukura götürmektedir.

'' İki günü eşit olan ziyanda dır'' ufku aslına rücu etmemiş ve yaşamında tesir uyandıramamış ise bu dipten tepeye kadar şahsi yaşamla ilişkilidir.

Nefis planında en büyük problemin  kadın ve para olduğunu Başakşehir örneğinden başlayarak sosyal hayatla ilişkilendirmekte mümkün.

Bazı tarikat görünümlü siyasilerin üç eşinden ayrı biri de değişmeli olmak üzere kendinden başlayarak alta doğru tam bir nefsi hayatın yaşanması ihtimaldir - ki bulundukları konuma cevap niteliği taşımaktadır.

Şuan da Türkiye'deki en büyük ve etkili gruplara baktığımız zaman o gruplar içerisinde para ve kadın meselesi aşılmış, tamamen dava için yaşama düşüncesi fıtrat haline getirilmiştir.

Yalnız bu iki tehlikeye şuan da takılan birileri olduğu gibi ileride de takılanlar olacaktır. -Allah düşürmesin.-

O yüzden meşhur bir ifade ile ''bir milletin yıkılması ailelerin yıkılması ile başlar, ailelerin yıkılması fertlerin bozulması ile başlar, fertlerde ailenin bozulmasının sonucudur'' cümlesi önemli  bir işareti gösteriyor.

Evet, ''gerdeğe girmeden 40 gün önce hayvani gıdayı kesin''  diyecek kadar ince düşünen bir din bu ifadeler altındaki ''zira hayvani hislerinizle o kutsalı yani o ibadeti kirletmeyin'' hakikatini ortaya koyarken, doğacak çocuğun niyet olarak ''çocuklar keyfinizin semeresi olamaz'' yani hadi gel çocuk yapalım, yahut ' bey farkında olmadan hamile kalmışım' gafletinde olunmaması gerektiğini, kainata düşen varlığın bir keyfin sonucu değil de bir hakikat niyeti ile ortaya konulması gerektiğinin üzerinde ciddi şekilde durmuştur.

Mesele uzun ve teferruat isteyen bir meseledir. Yeri burası olmadığı gibi haftalarca üzerinde durulması gereken ve vatana hizmet noktasından da öte bir meseledir.

Öz itibariyle ''çocuklar sizin içinizde  yaşattığınız hakikatin sonucudur.''

Varlığa bir Hz.Fatih, İmam-ı Azam getirmek var, bir de vatana ihanet eden cehennemliklerden getirmek var.

Her ikisinde de anne ve baba'nın mayası var. (Sokak meselesi ayrı bir mesele)

Aile'ye haram sokulmamalı ki, çocuğun ruhunda yara açılmamalı. Veya ebeveyn harama bakmamalı ki, çocukta kutsala ihanet yatkınlığı olmamalı...

İnsan yaratıma vesile olurken, neye sebep olduğunu iyi düşünmeli.

Fuhuşta kullanılan kadınlarla, kadın tuzağına düşen erkeklerin ruhsal psikolojileri temel de farklılık arz etmez. Ve onların aile dizimindeki geçmişlerine baktığınız zaman çok önemli işaretlere ulaşmakta mümkündür.

Zira insan varlığa pis bir su ile düşmektedir. Öldüğünde ise ondan çıkan yine aynı pis bir su'dur.

Yani doğum ve ölüm. Başlangıç ve sonuç. İkisi'de 'su' dur. Su ise hayattır. Birinde dünyaya dönüş vardır ve yaşatır, diğerinde ise öldürür ama yeni hayattaki doğumu gerçekleşir.

Evet, meseleyi buradan daha ileri götürmek biraz daha detaya inmemizi gerektireceği için asıl mevzuumuz olan konuya da saygısızlık olacaktır.

İşin özü itibariyle Beyazıd-ı Bestami ''arayanlar bulamaz ama bulanlar hep arayanlardır'' diyor.  Lao Tzu ise ''arama, bul'' diyor....

 İki ifadenin derinliği de hakikat yolcularının neyin peşinde olduklarını ve ne ile karşı karşıya kaldıklarını ve kiminle savaşacaklarını ve savaşı nasıl kazanacaklarını gösteriyor.

Siyaset'ten istihbarat'a, savaş ve sonuçlarına- bireyden küresele; ''hakikati bilmeyen kendini bilemez, kendini bilmeyen ise gaflettedir. Oysa Allah her an şe'ende dir''  Yani tezatlık açıktır.

Fıtrata ters hareket etmek  bir noktada ruhu yanlış yapmaya mecbur etmektir...Ve her an tehlike vardır.

Bitirirken de  fahri kainatın (sav) tefekküre açık duasıyla bitirilelim ''Allah’ım! Sapıklığa düşmekten veya düşürülmekten, ayağımın kaymasından veya kaydırılmasından, zulmetmekten veya zulme uğramaktan, cehalete düşmekten veya cahil bırakılmaktan sana sığınırım.''

raufatillapolat@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder