4 Temmuz 2011 Pazartesi

Eldivenden Çiçek Çıktı




Aynen ecdadımız Osman'lının yaptığı gibi; Koskoca üç kıta yedi deniz de hakimiyeti olduğu dönemde bile 11 milyon safkan Türk ile 200 milyonluk coğrafyayı yönetiyordu..Aynen 50 milyon civarı bir zirve kadro ile de dünya yönetilecektir....Nasıl ki şuan da 6 milyonluk Küresel tapınakçı kadro dünyayı yönetiyor aynen  Müslüman kadrolarda.
Günümüzün fikir adamı olarak gözüken ancak hakikatte çağın başında kalan zihniyetin sürekli olarak CHP ve BDP'nin meclise girmesi yönünde ısrar etmesi sıkmaya başladı.

CHP ve BDP geçen dönem meclisteydi...Çıksın birisi söylesin, bunlar meclisteydi de ne oldu? Kürt sorunu mu çözüldü, PKK dağdan mı indi yoksa bu adamlar oradayken bütün yasalar takır takır geçiyormuydu?

Şuanki kavgadan sonra bu adamlar meclise gelse ne olur gelmese ne olur..Demokratikleşme denilen şey tüm partilerin mecliste olup yeni anayasanın yapılmasına düşmanlık yapmaları ise, zaten bu zihniyetteki kafa ile konuşmanın lüzumu yok..Yok bu adamlar meclise geldiklerinde uzlaşarak anayasa yapacak ise son 8 veya 4 yıldır neden herhangi bir önemli anayasa değişikliğinde uzlaşı göstermediler...

Bırakalım yeni anayasa da uzalaşmayı, daha birkaç ay önce referandumdaki maddeler üzerinde dahi anlaşamayan bir zihinsizlik grubunun mecliste olması ne ifade edecektir...

Ayrıca şu hakikatin bilinmesinde fayda var...

Türk devletinin lider olduğu dönemde ve altın çağ yaşanırken sanılmasın ki 70 milyonun tamamı İslam yolunda olacaktır..Aksine dünya genelinde hak davaya inanan ve o uğurda hakikat ufkuna ulaşmış dünyayı yöneten grubun toplam sayısı -ihtimal- 50 milyon kişiyi geçmeyeceği yönünde bir kanaat belirtiliyor.

Bu rakamın tamamının Türkiye'den çıkmayacağı düşünülürse ve dünyada Türk-İslam davasına gönlünü veren insanların sayısı eklenince ülkemizde bu davaya samimi olarak gönül veren kaç kişinin çıkacağını varın siz tahmin edin. (Türk derken, içinde Müslüman olan diğer ırklar da dahildir...)

Zira bir söz üstadı diyor du; Ahir zaman da İslam davasına hizmet edenlerin asıl sınavı daha gelmedi, günü geldiğinde o sınav yaşanacak ve bazıları kaybedecek, bazıları ise az ama güçlü bir şekilde yollarına devam edecektir.

Aynen ecdadımız Osman'lının yaptığı gibi; Koskoca üç kıta yedi deniz de hakimiyeti olduğu dönemde bile 11 milyon safkan Türk ile 200 milyonluk coğrafyayı yönetiyordu..Aynen 50 milyon civarı bir zirve kadro ile de dünya yönetilecektir....Nasıl ki şuan da 6 milyonluk Küresel tapınakçı kadro dünyayı yönetiyor aynen  Müslüman kadrolarda
Türk devletinin öncülüğünde dünyaya İslam'ın nurunu yayacaklardır...

Yani mecliste CHP ve BDP'nin olup-olmamasının hiç bir ehemmiyeti yoktur...Olsa da -ilahi bir el değmedikçe- birlikte yeni bir anayasa yapma gibi bir durumları zaten yoktur...(Gerçi şartların onları uzlaşıya götürmek ihtimali çok çok yüksektir...)

Meclis'te AKP ve MHP'nin olması yeni anayasa için bulunmaz bir fırsattır...Bugüne kadar anayasaları milliyetçi-muhafazakar kadrolar olmadan yaptılar. 24, 61 ve 80 anayasalarının tamamında darbeci CHP ve sol - ateist  ve ABD kadroları vardı ve hiç birisinde Müslüman-Türk milleti dikkate alınarak yapılmadı.
Kendi kafalarına göre yaptıkları anayasalarla aziz TÜRK milletine zulm edildi. Ve yıllarca kendi imparatorluklarını ilan ederek yaşadılar..Şimdi ise kaderin garip bir tecellisi ile din ve devlet düşmanı olan kesim kendi elleri ile kendilerini tasfiye ederken Müslüman -Türk tabanı ise kendi adamlarını meclise gönderdi....

Eğer AKP ve MHP anlaşarak yeni anayasayı yapmayı gerçekleştirebilirse ilk kez seküler-kemalist ve bölücü kadrolar olmadan milli bir anayasa yapılmış olacaktır.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir kaç önemli bir nokta daha var.

Son bir kaç gündür CHP'nin BATUM'U ergenekon sanıkları için ''rehin alınmışlardır'' diye propaganda yapmaya başladı. Bir yerlerden işaret mi geldi bilinmez ama şimdiye kadar kullanmadığı ''rehin'' kelimesini kullanmaya başladı...Bu bir işaret mi derseniz....Aklıma gelen bir işareti hatırlatmak isterim...

Malum 2004 öncesi hazırlanan darbe planlarının isimleri Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven'di...Şimdilik Sarıkız, Ayışığı ve Yakamoz isimleri üzerinde durmayacağız...Eldiven'e gelince;

Bir insan neden darbe planının ismini ELDİVEN koyar diye düşünmüyor değiliz.Biliyoruz ki hayatta hiç bir şey tesadüf değildir..Ve hiç bir şey 'O'nun hakikatinin sırrı olmadan gerçekleşmez...Nasıl ki Başkent Üniversitesinin işaretinin 8 köşeli HAÇ'ı temsil etmesi tesadüf değilse aynen ELDİVEN isminin konulmasıda tesadüf olmamalıydı...Zira işin hakikatinde de tesadüf yoktur.

ELDİVEN'den sorumlu olan Şener Paşa'nın kullanmayı düşündüğü isimlerin başında MASON SÜLO İle MASON S.A geliyor...Planın içeriğine bakıldığında ise hedefte TSK, Meclis, bürokrasi ve yerel yönetimleri şekillendirmek öne çıkıyor...

Belki birilerine uçuk geliyor olabilir ama aslında zamanında Türkiye'yi bölme planı PKK'dan önce loca tarafından düşünülmüş...Loca demişken ELDİVEN'in masonlar tarafından toplantıya katılırken önlük takmanın yanı sıra ELDİVEN'de giymek zorunda olduklarını hatırlatarak asıl konumuza dönelim....(Bu mevzunun ucu MASON BEKTAŞİLERE uzandığı için şimdilik başka zamana bırakıyoruz...)

TSK içinde plan düşünüldüğünü yazdıktan sonra sonra şunu eklemekte de fayda var; Malum son 1 haftadır PKK yandaşları büyük bir oranda sokaktan çekildi..Çekildi ancak son 4 günde 3 askerimiz şehit olarak toprağa gönderildi....

PKK'nın yeniden harekete geçmesi ve 3 askerimizin şehit olması ile vekillerin meclise girmemesi arasında doğrusal bir bağlantı olsa gerek....Aynı doğrusal bağlantı ise yeni meclis başkanı ile ilgili...

Bir meczup diyor ki; Yahu bu Çiçek'i devletin içindeki kadrolar istememesine rağmen neden aday göstediler?...Üstelik bu adamın ne olduğunu bildikleri -veya gerçeklere inanmadıkları halde- ve yeni anayasanın yapılacağı dönemde meclis başkanlığına getirmek hangi mantığın işi?...

Sence hakikati nedir dediğim de ise; Açıkçası meclise girmeyen vekiller Çiçek için girmedi..Bu adam başkan olduktan bir süre sonra da onlar meclise girecek göreve başlayacaklar, sen asıl ihaneti o zaman gör...İşin içinde Ejder- RTE görüşmesi var.... İstersen detayını anlatayım dediği anda... Daha fazla komployu kaldıracak durumda olmadığım için oradan uzaklaşmaya başladım...

***

GENELKURMAY CEVAP VEREBİLİR Mİ....

Olayı burada uzun uzadıya anlatmaya gerek yok...Buradan G.kurmay'a basit bir soru soruyorum; Aşağıdaki linkte anlatılan olayı doğru mudur -değil midir?

Cevap gelmediği takdirde olayın gerçekliğini aziz Türk milletine bırakıyorum....


http://www.anayurthaber.com/detaymysqlnew/34680/tuggeneral%C2%B4den-bdp%C2%B4ye...
***

KARISINI MI ALDATSAYDI?..

Bu tür mevzular magazin ehlinin işi olduğu için bizim gibi cahillere söz düşmez..Ancak acizane bir düşünceyle , bazı hakikatlerin gözden kaçırılarak Ali Taran'a saldırılmasının yanlış olduğunu ifade etmek zorundayım...
Zannediyorum şeriatın neden 4'e kadar yol verdiğini bu son olayla bir kez daha görmüş olduk...

Ne diyor İslam;
Eğer eşiniz -hastalık veya farklı sebeplerden dolayı- size kadınlık vazifesini yapamıyorsa, sizin ihtiyaçlarınızı karşılayamıyorsa ve sizin günaha düşme tehlikeniz varsa ya onunda iznini alarak ikinci bir eş alınız ya da ayrılınız... Ayrılırken de onun maddi olarak ihtiyaçlarının karşılaması yönünde yine bir telkin söz konusudur.
Ancak şuan da böyle bir durum söz konusu değildir.

Ali Taran bu yaşına kadar çapkınlık yapan bir adam olarak piyasaya mal olmuş bir adam değildir...Uzun bir zamandır da eşinin hastalığı ile ilgilenmektedir. Ve ayrılık mevzuunuda anlaşarak almışlardır...

Ayrıldıktan bir ay sonra evliliğinin problem yapılması ise tamamen saçma sapan bir düşüncedir...Kadın ölmemiştir, hastadır...4 ay veya 10 ay sonrada ya hasta olacak ya ölecek yani 1 veya 50 fark etmez, değişen bir şey olmayacak...Problem aradaki yaş farkı ise o apayrı bir konu....

Kısacası Ali Taran, bazıları gibi bir tane metres tutup veya tek gecelik ilişkilere girmek yerine helal dairede kalarak müspet bir hareketle evlenmiştir...

Şimdilerde bir çokları eşlerinin kadınlık yap-a-mamaları karşısında ve -bazılarının eşlerinden de izin alarak- gayri meşru yollarla ihtiyaçlarını karşılamasına yani zina yapmasına göz yumması ve erkeği o alana teşvik etmesi veya kendisinin gitmesi -hem İslam'a hem vatana hemde Türk ahlak yapısına ihanettir...Nesepsiz çocuklar, ahlaksız yuvalar ve yıkılan hayatlar hep bu gayrı meşru ilişkilere gidilen yolların neticisinden ortaya çıkmaktadır...

Evet, bir erkek kanser eşine bakmak zorundadır diyebiliriz -ki değildir- ...Ancak eğer nefsi ve bedensel ihtyaçlara karşı dayanıklılık gösterilemiyorsa ve kanunende evli kalınarak çözüm üretilemiyorsa ve erkeğe ayrılmaktan başka çözüm bırakılmıyorsa burada asıl sorumlu dine karşı olan devletin suçudur...

Fıtrata aykırı kanunların olması toplumda kaotik ortamlar meydana getirir. Denge, içtimai hayat içinde önemli bir nokta-i nazardır. Onun tecellisi de ancak adaletle mümkündür. Bu dengeyi sağlarken de onun kuvve-i akliye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i şeheviye denilen üç önemli melekesinin sırayla hikmet, şeceaat ve iffet çizgisinde kullanılması gerekmektedir. Bu üçlü varlıksal hakikati dışlayarak insanların yaşamasını istemek, fıtratı zorlamak olacaktır ki, bu da hak adına büyük bir vebal'dir...

Tüm bunlardan ayrı olarak kadının kutsaliyeti ve ailenin mukaddesatlığı farklı bir mevzu olmakla beraber, üzerinde haftalarca durulması gereken vahim derecesinde aciliyet isteyen önemli bir konusal gerçekliktir...Ve bu konu da devlet zaman kaybetmemelidir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder